Yazar: Asuman Selçuk
Bazı ülkelerin zevk anlayışlarına göre bir ürün ne kadar gösterişliyse o kadar güzel ve kıymetlidir. Bu kültürlerde parlak, yaldızlı, janjanlı kıyafet, mobilya, ürün ve mimari daha çok revaçtadır. Modern veya minimalist tarzdan herkes hoşlanmayabilir. Elbette modern tarz daha iyidir de denilemez. Sadelik ve minimalist olmak bazen farklı değerlendirilebilir ve sanki sade olan şey ucuzmuş ve basitmiş gibi bir algı yaratabilir. Aslında bu tasarım daha zordur. Daha çok yetenek, yaratıcılık ve deneyim gerektirir.
Modern tarzdan hoşlananların da dikkatli seçim yapması lazım. Çünkü bu tarz, bir süre sonra demode olabilir. Klasikleşecek, tasarımı eskimeyecek olanı seçmek uzmanlık ve ince zevk gerektirir. Her tarzda klasik, barok vb. mobilyalar ve sanat eserleri arasında daha estetik olanlar ve zamanla estetiğini yitirmeyen iyi örnekler de mevcuttur. O farkı bilmek de inceliktir. Saraylarda bulunanlar buna bir örnektir. Diğer taraftan, İskandinav ülkeleri modern tasarım ve fonksiyonellik açısından ilerilerdir. Bu durum şehirlerine ve hayatlarındaki her alanlarına yansımıştır.
Doğada renk uyumu inanılmazdır. Uyumsuz ya da gözünüzü rahatsız eden bir şey göremezsiniz. Doğada özellikle bitki örtüsünü, balıkları ve kuşları detaylı gözlemleyerek çok iyi örnekler yakalayabilirsiniz. Doğru yerde ve doğru şekilde kullanıldığında her renk güzeldir. Uyum ve tonlama hepsi fark yaratır. Kültürlere göre renk tercihleri de değişmektedir. Türkiye’de daha ekonomik ve risk barındırmadığı düşünüldüğünden koyu renkler ya da soluk renkler giymek yaygındır. Bu insanların ruh hallerini de yansıtıyor olabilir. Batıda ve diğer bazı ülkelerde ise yaşlılar da dahil olmak üzere parlak canlı renkler kullanılır. Tüm evi, herşeye uyar anlayışıyla sadece bej ile dekore etmek de görülmektedir. Üreticiler de zaten hep bu renkler tercih ediliyor varsayımıyla aynı ya da sınırlı sayıda renkleri sunmaktadırlar. Bu bir kısır döngüdür. Renk alternatifleri olsaydı farklı renkler seçilir miydi acaba?
Diğer taraftan her yıl bazı renkler moda renkler olarak vitrinlerde yer alır. Yakışsa da yakışmasa da sürekli bu moda renkleri tercih eden bir kesim de vardır. Böylelikle uyumsuz ve zevksiz şeylerin benimsendiğini de görebiliriz.
Zevk Nasıl Gelişir?
Bakmak ve görmek farklıdır. İyi bir gözlemci olmanız, detaylara önem vermeniz, güzel örneklere sıkça maruz kalmanız çok önemlidir. Tanınmış sanat eserlerinin bulunduğu yerlere müzelere ve sanat galerilerine gitmek de zevkinizi geliştirir. Ne kadar çok sergiye ve müzeye giderseniz güzel sanatlarla ilgili calışmıyor olsanız bile, benzer kazanımlar elde etmiş olursunuz. Lüks marka vitrinlere bakmanız bile renk, doku uyumu ve yaratıcılık konusunda algınızın gelişmesine yol açacaktır. Lüks mekanlarda yaşamanıza ve sürekli yurtdışına gitmenize gerek yok. Kendi bulunduğunuz ortamda da daha seçici bir şekilde gözlemlemeyi öğrenebilirsiniz. Elbette şehirde yaşıyorsanız daha çok çeşit sanatsal örnekler görme imkanı bulunmakta. Küçük yaştan itibaren iyi örneklere maruz kalmak ve öyle bir çevrede yetişmek sanat- tasarım ve renk zevkini daha kolay ve çabuk geliştirir. Ancak ileri yaşlarda da bu mümkündür. Bulunduğunuz ortam değişirse, yurt içinde farklı şehirler ve özellikle yurtdışında ve yeni çevrelerde ne kadar uzun kalırsanız zevk ve estetik algılarınız da gelişir.
Gerek Türkiye’de gerek yurtdışında gezmek en etkileyici unsurdur. Diğer ülkelerin renk, tasarım, desen ve mimari tarzlarının çeşitliliği ve farklılığı size çok şey kazandırır. Farklı bir pencereden bakmaya başlarsınız. Fiziksel olarak gitmeden de internetten görselleri takip etmek ve çevrimiçi müzeleri izlemek de mümkün elbette. Belirli bir süreden sonra, herhangi birşeyde renk uyumu olup olmadığını ilk bakışta görebilir hale gelirsiniz. İyi sanat eseri ve tasarımı ayırt etmeye başlarsınız. Bu gelişen zevkinizi dekorasyon, masa düzeni ve sunumlara da yansıtırsınız. İyi bir tasarıma desen ile başlanabilir. Ancak çok renk ve detay katmak bazen ürünün görselliğini bozabilir. Seçilen çerçeve ve paspartu, bir tablonun asıl güzelliğini öne çıkarabilir ya da karakterini farklı kılabilir. Farklı olacak diye ekstra bir yaldız ya da renk eklemekse estetiğini tamamen değiştirebilir. İşte bunu bilmek de çok ince sanattır.
Bunun turizm ve ihracatımıza yansımaları nelerdir?
Şöyle bir durumla karşı karşıyayız; bizim ürünlerimizin bir kısmı hem renk, hem tasarım, desen, hem de fonksiyonellik açısından yabancılara hitap etmemekte. Turizmde sadece konaklama ve yemeğe odaklanmayıp, hediyelik eşya sektörüne de önem ve öncelik vermek lazım. Hedef kitlemizi planlayıp ona göre ürünleri tasarlamak bize avantaj sağlayacaktır. O açıdan farklı ülkelerin kültürlerini incelemek, neyi estetik bulduklarını araştırmak lazım. Buna göre iki ayrı yaklaşım gerekiyor; Bizim geleneksel desenlerimizi renklerimizi biraz modifiye ve stilize ederek onların zevklerine hitap edecek tasarımlar ürünler çıkartmak. Onlar için emek yoğunluğundan ziyade desen ön planda.
Türkiye’ye özgü otantik kumaşlar, renkler, motifler ilgilerini çekiyor ancak seçimleri çoğu zaman kullanışlı ve daha yalın olanlarından yana. Stil olarak daha sade ve evlerinin dekorasyonuna uyanları tercih ediyorlar. Bir Japon dost Türkiye’ye geldiğinde Çini tabak alırken çok seçici olduğunu gözlemledim. Hem renk hem desen seçimi olarak onun estetik anlayışının farklı olduğunun farkına vardım. Gösterilenler arasından ancak bir iki tanesini beğendi. Çok önde gelen el işi sanatçılarının kermesinde gösterilen örtülere hiç rağbet etmeyip onun yerine günlük kullanacağı sade bir ürünü seçti. Düz renk bej el işi Amerikan servisi ve runner aldı. Bunun sebebi onların kültürlerinde bohça ve sehpa örtüsünün kullanılmaması… Bir de bize özgü nazar boncuğu ve otantik pazenden yapılmış yeleği tercih etti.
Turistik beldelerde bize özgü olmayan, hatta bazı ülkelerden, örneğin Hindistan’dan ithal edilen ürünler vitrinlerde, stantlarda giderek daha çok yer alıyor. Ya da başka kültürlerin desenlerini, simgelerini taşıyan ve yabancı dilde çoğu zaman üzerine yanlış yazı yazılmış ürünleri satmak da uygun değil. Ona benzer ürünler kendi ülkelerinde bulunmaktayken niye satın alsınlar diye düşünmek gerek. Tek sebep fiyatın düşüklüğü olabilir. Bizde ahşap oymacılık varken yerine Çin, Hindistan ya da Endonezya’dan ithal edilen ürünlere rastlanılıyor. Hediyelik ya da hatıra eşya üretiminde çeşitlilik ve estetik sınırlı. El yapımı ya da daha özgün ürünler ise pahalı. Yaratıcı fonksiyonel eşyalar, objeler yerine ucuza gelen magnetler ya da markaların kopyalarını pazarlamak ve turistlere sunmak tercih ediliyor. İkisinin arası yok.
Bir Akdeniz beldesinde yabancı konukları gezdirirken şöyle bir yorum yapıldı: ‘Niye hep aynı giysiler ve diğer ürünler yan yana dükkanlarda satılıyor’. Nitekim, ne kalite, ne kullanım, ne de renk, desen ve tasarım açısından hiçbiri beğenilmedi. Elleri boş döndüler. Türkiye ucuz diye onlara hitap etmeyen beğenmedikleri ürünleri hatıra olsun diye satın almak istemiyorlar. Ülkelerinde hiç bulunmayan ya da zevklerine uyan şeyleri almayı tercih ediyorlar. Biz yurtdışına gittiğimizde pahalı da olsa hatıra eşyaları güzel ve değişik bulduğumuz için daha çok satın alıyoruz. Tabi ki Türkiye’ye elimiz boş dönmeyelim de düşüncelerimiz arasında. Akdeniz bölgesinde gözlemlediğim mağazalar belli ülkelerin zevklerine ve taleplerine göre ürün getiriyorlar. Bunları yerli turistler bile pek beğenmeyip almıyor.
İhraç ettiğimiz ve yabancı şirketler için özel üretilen ürünler iç piyasadan daha farklı oluyor. Bahsettiğim renk, desen, fonksiyonellik hatta ölçüler ve kullanılan malzeme onların talepleri doğrultusunda. Yoksa satış potansiyeli düşük oluyor. Aynı şekilde Türkiye’ye gelen turistlere sunulan ürünlerde, buna gıda da dahil, bu faktörlerin dikkate alınması lazım. Ambalajın çok önemli olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Sunum, bir ürünün albenisidir. Mesela, plastik poşette baharat ya da çay satacağımıza, şık bir kavanoz veya çini desenli bir tabakta sunmak onlara daha cazip gelecektir. Macaristan, pul biberlerini porselen veya farklı desenli kavanozlarda pazarlamaktadır.
Sonuç
Bu gözlemler ışığında, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kalkınma Ajansları ve Ticaret Bakanlığı’nın ihraç edillecek ve/veya yabancı turistlere satılacak ürünler ile ilgili araştırma yapmaları gerekir. Tasarım ve el becerileri eğitimleri vererek, proje ve yarışmalar düzenleyerek yeni tasarımlar ve fikirlerin oluşmasına katkıda bulunulacaktır. Hem merkezi hem bölgesel olarak bu ihraç ürünler ve hediyelik eşyalar için belediyeler, STK’lar, kooperatifler ve meslek liselerinin katılımlarıyla ürün geliştirme çalışmalarının yapılması önemlidir. Seçili bazı ürünlerin ise müzelerde de satışa sunulması, ayrıca turistik yerlerde mesela Ankara Kalesi’nde, Antalya Kaleiçi’nde, Sultan Ahmet’te satış ofislerinin açılması pazarlama açıssından verimli olacaktır.
En iyi başlatılan örnek proje; Ankara Kalkınma Ajansı’nın Ankara Kalesi’nde başlattığı Ankara temalı tasarım ve eğitim projesidir. Buna benzer çalışmaların diğer illerde de hayata geçirilmesi çok fayda getirecektir. Böylelikle turistik bölgelerdeki hediyelik eşyaların çeşitliliği ve sunumunu yeniden tasarlayarak turizm gelirlerini artırma imkânı ortaya çıkacaktır.
Bazı ülkelerin zevk anlayışlarına göre bir ürün ne kadar gösterişliyse o kadar güzel ve kıymetlidir. Bu kültürlerde parlak, yaldızlı, janjanlı kıyafet, mobilya, ürün ve mimari daha çok revaçtadır. Modern veya minimalist tarzdan herkes hoşlanmayabilir. Elbette modern tarz daha iyidir de denilemez. Sadelik ve minimalist olmak bazen farklı değerlendirilebilir ve sanki sade olan şey ucuzmuş ve basitmiş gibi bir algı yaratabilir. Aslında bu tasarım daha zordur. Daha çok yetenek, yaratıcılık ve deneyim gerektirir.
Modern tarzdan hoşlananların da dikkatli seçim yapması lazım. Çünkü bu tarz, bir süre sonra demode olabilir. Klasikleşecek, tasarımı eskimeyecek olanı seçmek uzmanlık ve ince zevk gerektirir. Her tarzda klasik, barok vb. mobilyalar ve sanat eserleri arasında daha estetik olanlar ve zamanla estetiğini yitirmeyen iyi örnekler de mevcuttur. O farkı bilmek de inceliktir. Saraylarda bulunanlar buna bir örnektir. Diğer taraftan, İskandinav ülkeleri modern tasarım ve fonksiyonellik açısından ilerilerdir. Bu durum şehirlerine ve hayatlarındaki her alanlarına yansımıştır.
Doğada renk uyumu inanılmazdır. Uyumsuz ya da gözünüzü rahatsız eden bir şey göremezsiniz. Doğada özellikle bitki örtüsünü, balıkları ve kuşları detaylı gözlemleyerek çok iyi örnekler yakalayabilirsiniz. Doğru yerde ve doğru şekilde kullanıldığında her renk güzeldir. Uyum ve tonlama hepsi fark yaratır. Kültürlere göre renk tercihleri de değişmektedir. Türkiye’de daha ekonomik ve risk barındırmadığı düşünüldüğünden koyu renkler ya da soluk renkler giymek yaygındır. Bu insanların ruh hallerini de yansıtıyor olabilir. Batıda ve diğer bazı ülkelerde ise yaşlılar da dahil olmak üzere parlak canlı renkler kullanılır. Tüm evi, herşeye uyar anlayışıyla sadece bej ile dekore etmek de görülmektedir. Üreticiler de zaten hep bu renkler tercih ediliyor varsayımıyla aynı ya da sınırlı sayıda renkleri sunmaktadırlar. Bu bir kısır döngüdür. Renk alternatifleri olsaydı farklı renkler seçilir miydi acaba?
Diğer taraftan her yıl bazı renkler moda renkler olarak vitrinlerde yer alır. Yakışsa da yakışmasa da sürekli bu moda renkleri tercih eden bir kesim de vardır. Böylelikle uyumsuz ve zevksiz şeylerin benimsendiğini de görebiliriz.
Zevk Nasıl Gelişir?
Bakmak ve görmek farklıdır. İyi bir gözlemci olmanız, detaylara önem vermeniz, güzel örneklere sıkça maruz kalmanız çok önemlidir. Tanınmış sanat eserlerinin bulunduğu yerlere müzelere ve sanat galerilerine gitmek de zevkinizi geliştirir. Ne kadar çok sergiye ve müzeye giderseniz güzel sanatlarla ilgili calışmıyor olsanız bile, benzer kazanımlar elde etmiş olursunuz. Lüks marka vitrinlere bakmanız bile renk, doku uyumu ve yaratıcılık konusunda algınızın gelişmesine yol açacaktır. Lüks mekanlarda yaşamanıza ve sürekli yurtdışına gitmenize gerek yok. Kendi bulunduğunuz ortamda da daha seçici bir şekilde gözlemlemeyi öğrenebilirsiniz. Elbette şehirde yaşıyorsanız daha çok çeşit sanatsal örnekler görme imkanı bulunmakta. Küçük yaştan itibaren iyi örneklere maruz kalmak ve öyle bir çevrede yetişmek sanat- tasarım ve renk zevkini daha kolay ve çabuk geliştirir. Ancak ileri yaşlarda da bu mümkündür. Bulunduğunuz ortam değişirse, yurt içinde farklı şehirler ve özellikle yurtdışında ve yeni çevrelerde ne kadar uzun kalırsanız zevk ve estetik algılarınız da gelişir.
Gerek Türkiye’de gerek yurtdışında gezmek en etkileyici unsurdur. Diğer ülkelerin renk, tasarım, desen ve mimari tarzlarının çeşitliliği ve farklılığı size çok şey kazandırır. Farklı bir pencereden bakmaya başlarsınız. Fiziksel olarak gitmeden de internetten görselleri takip etmek ve çevrimiçi müzeleri izlemek de mümkün elbette. Belirli bir süreden sonra, herhangi birşeyde renk uyumu olup olmadığını ilk bakışta görebilir hale gelirsiniz. İyi sanat eseri ve tasarımı ayırt etmeye başlarsınız. Bu gelişen zevkinizi dekorasyon, masa düzeni ve sunumlara da yansıtırsınız. İyi bir tasarıma desen ile başlanabilir. Ancak çok renk ve detay katmak bazen ürünün görselliğini bozabilir. Seçilen çerçeve ve paspartu, bir tablonun asıl güzelliğini öne çıkarabilir ya da karakterini farklı kılabilir. Farklı olacak diye ekstra bir yaldız ya da renk eklemekse estetiğini tamamen değiştirebilir. İşte bunu bilmek de çok ince sanattır.
Bunun turizm ve ihracatımıza yansımaları nelerdir?
Şöyle bir durumla karşı karşıyayız; bizim ürünlerimizin bir kısmı hem renk, hem tasarım, desen, hem de fonksiyonellik açısından yabancılara hitap etmemekte. Turizmde sadece konaklama ve yemeğe odaklanmayıp, hediyelik eşya sektörüne de önem ve öncelik vermek lazım. Hedef kitlemizi planlayıp ona göre ürünleri tasarlamak bize avantaj sağlayacaktır. O açıdan farklı ülkelerin kültürlerini incelemek, neyi estetik bulduklarını araştırmak lazım. Buna göre iki ayrı yaklaşım gerekiyor; Bizim geleneksel desenlerimizi renklerimizi biraz modifiye ve stilize ederek onların zevklerine hitap edecek tasarımlar ürünler çıkartmak. Onlar için emek yoğunluğundan ziyade desen ön planda.
Türkiye’ye özgü otantik kumaşlar, renkler, motifler ilgilerini çekiyor ancak seçimleri çoğu zaman kullanışlı ve daha yalın olanlarından yana. Stil olarak daha sade ve evlerinin dekorasyonuna uyanları tercih ediyorlar. Bir Japon dost Türkiye’ye geldiğinde Çini tabak alırken çok seçici olduğunu gözlemledim. Hem renk hem desen seçimi olarak onun estetik anlayışının farklı olduğunun farkına vardım. Gösterilenler arasından ancak bir iki tanesini beğendi. Çok önde gelen el işi sanatçılarının kermesinde gösterilen örtülere hiç rağbet etmeyip onun yerine günlük kullanacağı sade bir ürünü seçti. Düz renk bej el işi Amerikan servisi ve runner aldı. Bunun sebebi onların kültürlerinde bohça ve sehpa örtüsünün kullanılmaması… Bir de bize özgü nazar boncuğu ve otantik pazenden yapılmış yeleği tercih etti.
Turistik beldelerde bize özgü olmayan, hatta bazı ülkelerden, örneğin Hindistan’dan ithal edilen ürünler vitrinlerde, stantlarda giderek daha çok yer alıyor. Ya da başka kültürlerin desenlerini, simgelerini taşıyan ve yabancı dilde çoğu zaman üzerine yanlış yazı yazılmış ürünleri satmak da uygun değil. Ona benzer ürünler kendi ülkelerinde bulunmaktayken niye satın alsınlar diye düşünmek gerek. Tek sebep fiyatın düşüklüğü olabilir. Bizde ahşap oymacılık varken yerine Çin, Hindistan ya da Endonezya’dan ithal edilen ürünlere rastlanılıyor. Hediyelik ya da hatıra eşya üretiminde çeşitlilik ve estetik sınırlı. El yapımı ya da daha özgün ürünler ise pahalı. Yaratıcı fonksiyonel eşyalar, objeler yerine ucuza gelen magnetler ya da markaların kopyalarını pazarlamak ve turistlere sunmak tercih ediliyor. İkisinin arası yok.
Bir Akdeniz beldesinde yabancı konukları gezdirirken şöyle bir yorum yapıldı: ‘Niye hep aynı giysiler ve diğer ürünler yan yana dükkanlarda satılıyor’. Nitekim, ne kalite, ne kullanım, ne de renk, desen ve tasarım açısından hiçbiri beğenilmedi. Elleri boş döndüler. Türkiye ucuz diye onlara hitap etmeyen beğenmedikleri ürünleri hatıra olsun diye satın almak istemiyorlar. Ülkelerinde hiç bulunmayan ya da zevklerine uyan şeyleri almayı tercih ediyorlar. Biz yurtdışına gittiğimizde pahalı da olsa hatıra eşyaları güzel ve değişik bulduğumuz için daha çok satın alıyoruz. Tabi ki Türkiye’ye elimiz boş dönmeyelim de düşüncelerimiz arasında. Akdeniz bölgesinde gözlemlediğim mağazalar belli ülkelerin zevklerine ve taleplerine göre ürün getiriyorlar. Bunları yerli turistler bile pek beğenmeyip almıyor.
İhraç ettiğimiz ve yabancı şirketler için özel üretilen ürünler iç piyasadan daha farklı oluyor. Bahsettiğim renk, desen, fonksiyonellik hatta ölçüler ve kullanılan malzeme onların talepleri doğrultusunda. Yoksa satış potansiyeli düşük oluyor. Aynı şekilde Türkiye’ye gelen turistlere sunulan ürünlerde, buna gıda da dahil, bu faktörlerin dikkate alınması lazım. Ambalajın çok önemli olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Sunum, bir ürünün albenisidir. Mesela, plastik poşette baharat ya da çay satacağımıza, şık bir kavanoz veya çini desenli bir tabakta sunmak onlara daha cazip gelecektir. Macaristan, pul biberlerini porselen veya farklı desenli kavanozlarda pazarlamaktadır.
Sonuç
Bu gözlemler ışığında, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kalkınma Ajansları ve Ticaret Bakanlığı’nın ihraç edillecek ve/veya yabancı turistlere satılacak ürünler ile ilgili araştırma yapmaları gerekir. Tasarım ve el becerileri eğitimleri vererek, proje ve yarışmalar düzenleyerek yeni tasarımlar ve fikirlerin oluşmasına katkıda bulunulacaktır. Hem merkezi hem bölgesel olarak bu ihraç ürünler ve hediyelik eşyalar için belediyeler, STK’lar, kooperatifler ve meslek liselerinin katılımlarıyla ürün geliştirme çalışmalarının yapılması önemlidir. Seçili bazı ürünlerin ise müzelerde de satışa sunulması, ayrıca turistik yerlerde mesela Ankara Kalesi’nde, Antalya Kaleiçi’nde, Sultan Ahmet’te satış ofislerinin açılması pazarlama açıssından verimli olacaktır.
En iyi başlatılan örnek proje; Ankara Kalkınma Ajansı’nın Ankara Kalesi’nde başlattığı Ankara temalı tasarım ve eğitim projesidir. Buna benzer çalışmaların diğer illerde de hayata geçirilmesi çok fayda getirecektir. Böylelikle turistik bölgelerdeki hediyelik eşyaların çeşitliliği ve sunumunu yeniden tasarlayarak turizm gelirlerini artırma imkânı ortaya çıkacaktır.
Çok isabetli bir değerlendirme. Yabancı turist çeken yerlerde ziyaretçilerin profili araştırılarak onların zevklerine hitap eden ve aynı zamanda kendi ülkelerinde olmayan yerel kültürü yansıtan zevkli tasarımlarla imal edilmiş ürünlere öncelik verilmelidir. Bu anaçla, esnaf, belediyeler, müzeler, kaymakamlık ve valilikler ile üniversiteler işbirliği yapmalıdır.